30 Ekim
Acı çekmek hiçbir anlamda bir ayrıcalık, bir soyluluk belirtisi, Tanrı’yı haırlatan bir özellik değildir. Acı çekmek hayvanca, insanı hırpalayan, sıradan, gereksiz ve hava gibi doğal bir şeydir. Elle tutulamayacak bir şeydir acı; insan ne kavrayabilir, ne de karşı çıkılabilir; zaman içinde vardır- zamanla aynı şeydir; olmadık zamanlarda insanın karşısına çıkması sadece kendisini izleyen anlarda, insanın son işkence anını yeniden yaşadığı ve bir sonraki nöbeti beklediği sürede acı çeken kimseyi savunmasız bırakmak içindir. Bu nöbetler gerçek anlamda acı değil, bize gerçek acının süresini, sıkıcı ve bıktırıcı sonsuzluğunu duyuran sinirsel canlılık anlarıdır. Acı çeken kimse her zaman daha sonraki ve ondan sonraki nöbetin bekleyişi içindedir. O an, acının onu beklemekten yeğ tutabileceği sırada gelir. O an, insanın boş yere zamanın akışı kesmek için, bir şey olduğunu hissetmek için, bu hayvanca acının sonsuz etkisini bir an için bozma amacıyla haykırması gelir - bu haykırış acıyı daha da korkunçlaştırsa bile.
Ara sıra, ölümün ve cehennemin de böyle zaman ve sonsuzluk içinde değişmeden, anlara bölünmeden, bir daha hiç ölmeyecek bir gövdede akan kan gibi durmadan akan bir acı olduğu kuşkusuna kapılır insan.
Ah! Şu kayıtsızlığın gücü! Budur taşlara milyonlarca yıl değişmeden dayanabilme olanağı veren.
İlkgençlik yıllarının geçtiği köy ve çiftlik ortamı, Cesare Pavese’nin ilk şiirlerine olduğu kadar Ay ve Şenlik Ateşleri adlı ilk romanına da esin kaynağı oldu. Çocukluğu yoksulluk içinde geçti. Lisedeyken iki yakın arkadaşının intiharları, Pavese’yi çok etkiledi. Ondaki “intihar“ eğilimi, böyle başladı. Üniversitede edebiyat okudu. Amerikan edebiyatının dev yapıtlarını İtalyanca’ya çevirdi. Özgürlük ve demokrasi ağırlıklı çevirileri ve yazıları yüzünden Faşist yönetimce tutuklandı, bir yıl kadar hapis yattı. ’Kısık sesli bir kız’a aşık oldu. Bu aşk, Cesare Pavese’yi, içedönüklükten ve aşağılık duygusundan kurtarmıştı. Ancak ’kısık sesli kız’ın alaycı sözleri, yazarı yine ’intihar’ düşüncesiyle yüz yüze getirdi.
Kadınlardan nefret eden, karamsar bir insan oldu. İlerleyen yıllarda iki kez evlenmeye kalktıysa da, olmadı. Hayal kırıklıklarıyla dolu bir yaşamı 1950 yılına kadar sürdürebildi. Yalnız Kadınlar Arasında adlı romanına, İtalya’nın en büyük edebiyat ödülü olan Strega Ödülü verilmişti. Ödülünü almak üzere, Roma’ya bir uyurgezer gibi gitti. Ödülü aldıktan sonra, 1935 yılından beri tuttuğu bu günlük dışındaki bütün yazılarını, notlarını yok etti ve 26 Ağustos 1950’de, küçük bir otel odasında, uyku haplarıyla intihar etti. Bu günlükte gündelik olaylardan çok, bu büyük yazarın sanatıyla ilgili düşüncelerini bulacaksınız. Ölümünden iki yıl sonra Yaşama Uğraşı adıyla yayınlanan bu çok değerli kitabı ilk kez tam metin olarak yayınlıyoruz.
Ürün Boyutu
12.5 cm x 19.5 cm