“Tarîkata girmeyen derviş olamazdı. Dervişlik dereceleri geçilmeyince şeyhlik makamına yükselinemezdi. Mürşit ve mürebbi olmak kolay değildi. Her yerde, her işte daima doğruluğu telkin etmek, doğruyu övmek, yalancıyı yermek, bütün tarikatlarda ilk dersti ve baş öğüttü.
Tekkenin meydan odası sohbetlerinde verilen tarîkat dersleri ve terbiyesi, cemiyete hep bu olgunlukta insan yetiştiriyordu. Onun içindir ki, “Tekke görmeyen, tekkeden geçmeyen meclis adamı olamaz, insan yüzüne çıkamaz…” derlerdi.
Bozuntuya doğru gittiği zamanlarda bile, bütün terbiye sistemi ile ve her haliyle odunu ipek yapan bir teşekkül halinde çalışan tekkeler ve tekke çevresi, son yıllarda ehliyetsiz eller elinde kalmaktan, ulvî, insanî ve ictimaî gayesini ve vazifesini, yavaş yavaş kaybetti.
Kapısı herkese açık bulundurulan tekkede ise, usûl ve erkân ile uyandırılmış koca bir meydan, ruhî ve ruhânî konserler veren muhteşem bir mutrib, bunun yanında hançere ihtilâli yapan zâkirler korosu, debdebeli bir nevbe, yer postları üstünde kurulan ve coştukça coşan bir zikrullâh âlemi hâkimdi. Zikrullâh, gönüllerde ilâhî aşkın çerağını uyandırıyor, bütün kalpleri imâr ve ihyâ ediyordu.”
Ömrünü tasavvuf ve tekke hayatının bütün yönleriyle kayıt ve tespitine adamış meşhur yazar Cemaleddin Server Revnakoğlu’nun makalelerinden oluşan bu derleme ham ruhların tekkelerde pişmek suretiyle nasılda insan-ı kâmile dönüştüğüne tercüman oluyor…
Yazar
Cemaleddin Server Revnakoğlu