En iyisi de, o müzede, herşeyin herzaman tam olduğu yerde durmasıydı. Kimse yerinden kıpırdamazdı. Oraya yüzbin kez gidebilirdin, ve o Eskimo hâlâ o iki balığı tam o anda yakalamış olurdu, kuşlar hâlâ güneye doğru yolda olurlardı, geyikler, o güzel çatallı boynuzlarıyla ve güzel, sıska bacaklarıyla, hâlâ o delikten su içiyor olurlardı, ve o çıplak göğüslü kızılderili kadın hâlâ o aynı battaniyeyi dokuyor olurdu. Kimse farklı olmazdı. Tek farklı olan sen olurdun. Şu kadar büyümüşsün falan diye de değil. Ondan değil.
(Kitabın İçinden)
[...] das Problem einer Weltbeschaffenheit ohne Rücksicht auf unserer wahrnehmenden seelischen Apparat [ist] eine leere Abstraktion, ohne praktisches Interesse.
Freud, Die Zukunft einer Illusion, X (1927)
[...] dünyanın nasıl bir yapısı olduğu sorunu, bizim algılayan ruhsal düzeneğimiz hesaba katılmaksızın, boş bir soyutlamadır, kılgısal bir önemi de yoktur.
Başlığı sonradan düşünüp koydum.
Gerçi başından beri, düşündüklerimin “ben“in (ben’im...) çevresinde döneneceği belliydi; ama, verimli olacağa benzer bir eğretilemeden yolaçıkan ilk irdeleme, ana metinde, her ele alışımda, kendi kendine biçimlendi; yıllar içinde de, kendi ’önce’sini ve ’sonra’sını bularak, en eski yazdıklarıma yaşadıklarımın ’arka’sına ve ’önü’ne kadar geri gitti bir de, tabiî, kendisinden önceki dokuz cilt içinde kapsanmış şu kadar kitabın onuncu cildi olmanın ağır sorumluluğunu yüklenmeğe kalkıştı ’üzerine vazife’ymiş gibi!...
Halbuki, her seferinde, o anda (’şimdi-burada’) içinde bulunduğum konum belirleyici olmalıydı, yazdığım üzerinde
öyle de oldu gerçi; ama, gene, her seferinde de, metinler ’genel-geçer’ bir niteliğe bürünmeğe yeltendiler.
Buna izin vermemeğe çalıştım ne kadar becerebildim, bilmem : başından beri biraz belirsiz bir biçimde; belki yalnızca bir tür ses içeren bir ’gramer’ yapısı olarak kendime koyduğum yazış biçiminden sapmamağa çalıştım; ama, metinlerin, birçok noktada, hem de çok sık, benim denetimimi de, kendime koyduğum ölçüleri de, zorladıklarının farkındayım.
(Özellikle, kitabı bütünlemek işleminde kullandığım ’motto’ları belirlemek; seçmek ve ayıklamak, konusunda (hele, Edip Cansever’den alıntılamak istediklerimde), beni zorlayan kararsızlıkların (: acaba yalnızca alıntıları verip metinden vaz mı geçmeli?...) ve sonunda verdiğim kararların okuru da, benim kadar ’fazla’ yormayacağını yormamasını umuyorum...)
Bütün bunlara karşın, bu başlık altında biraraya gelen metin toplamı, gene de, alışılmış anlamında, ’özyaşamöyküsel’ değildir : dikkatli okur, bu kitap içindeki metinlerin ’birinci şahıs’ta olduğunu; ama, “benlik“ sözcüğünün bir kavram niteleyici anlamında geçmediğini, görecektir.
Bir de şunu: bu metinlerde ne görürse görsün, ya da gördüğünü sansın, bunun, kendi gördüğü göreceği, görebildiği; kendine ait birşey olduğunu : yani, kitabın, aslında ’ikinci yani, işte, ’üçüncü şahıs’ta olduğunu...
Ürün Boyutu
14 cm x 20 cm